Ana içeriğe atla

"Şahane Züğürtler" ne kadar şahane?

Geçtiğimiz yıl 100. kuruluş yıl dönümünü kutlayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları* (eski adıyla Darülbedayi), 2016-2017 sezonunun yeni oyunu Şahane Züğürtler için 7 Kasım 2016'da görkemli bir gala gerçekleştirdi.

Fransız yazar Jaques Deval'in 1933'te kaleme aldığı  Şahane Züğürtler (Tovaritch), Türkiye'de ilk kez 1963 yılında Dormen Tiyatrosu tarafından sahneye koyuldu. O dönem çok beğenilen, adeta kapalı gişe oynanan oyunu,  Dormen Tiyatrosu 1991'de bir kez daha sahneledi.

Bu sezon Şehir Tiyatrolarınca sahnelenen Şahane Züğürtler'i Haldun Dormen yönetti. Başrolleri Can Başak, Müge Akyamaç, Süeda Çil ve Hakan Güner paylaştı.

Oyunun Konusu

1917 Sovyet Devrimi'nin ardından Paris'e kaçan Prenses Tatiana Ouratieff ile eşi General Mikhail Ouratieff'in hikayesine odaklanan oyun, 1930 yılının Paris'inde geçer. Ouratieff'ler, son Rus Çarı 2. Nikolay'ın emanet ettiği 50 milyar Frank değerindeki altını Fransa Merkez Bankası'na yatıran ve büyük bir yoksulluk çekmelerine rağmen kuruşuna dokunmamışlardır. Çünkü günün birinde Bolşeviklerin yenileceğini, bu altınları da alarak ülkelerine geri döneceklerini ve Rusya'nın kalkınması için kullanacaklarını hayal etmektedirler. Bankacıların tüm ısrarlarına rağmen Çar'ın altınlarını kullanmayan çift, çareyi çalışmakta bulurlar. Gazeteye ilan veren zengin bir milletvekilinin (Charles Dupont) konağına uşak ve hizmetçi olarak giren çiftin başına gelen komik olaylar üzerinden oyun düğümlenir. Sovyetler Birliği Petrol İşleri Komiseri Gorotchenko'nun, Fransa ile Sovyetler Birliği arasında yapılması muhtemel çok büyük ölçekli bir petrol anlaşmasını görüşmek üzere Dupont'ların konağına davetli olarak gelmesiyle zirve yapan karmaşa, Ouratieff'ler ile Gorotchenko arasındaki hesaplaşma sonrası çözülür.

"Şahane" Hatalar

Burada durarak oyundaki önemli birkaç hataya değinmekte fayda var. Söz konusu ülkenin ismi Sovyetler Birliği (tam adıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) olduğu halde, oyun boyunca bir kez bile bu isim telaffuz edilmeyip her defasında Rusya deniyor. 1935'te sinemaya da Tovaricth (yoldaş) ismiyle uyarlanan eserle ilgili İngilizce kaynaklarda gerek "Sovyet Devrimi" gerekse "Sovyetler  Birliği" ifadeleri kullanılırken, Türkçe'de kullanılmaması maksatlı bir çeviri hatası olduğunu akıllara getiriyor. Aynı şekilde, oyunun düğümünü çözen kişilerden biri olan Sovyetler Birliği Petrol İşleri Komiseri Gorotchenko, Şehir Tiyatrolarının oyununda Rus Petrol Bakanı olarak geçiyor.

Yazar Jaques Deval'in meseleye Rus aristokratların tarafından baktığı belli oluyor. Türkiye'deki ilk gösteriminden bu yana Beyaz Rusların salonları doldurması ve gözyaşlarıyla ayrılmaları ise yönetmenlerin de yazarın yorumuna sadık kaldıklarını gösteriyor.

Nitekim 7 Kasım'daki galada izlediğimiz Şahane Züğürtler, Çarlık Rusya'sını Ouratieff'lerin düştükleri yoksulluğa rağmen korudukları asaleti, birçok konuda sahip oldukları üstün yetenek ve bilgiyi vurgulayarak yüceltiyor. 1930 yılının (13 yıllık) Sovyetler Birliği'ni ise Gorotchenko'nun kişiliğinde çapulcuların, işkencecilerin yönettiği bir ülkeymiş gibi gösteriyor. Sovyetler'den kaçan aristokratları sütten çıkmış ak kaşık misali mağdurlar olarak sunuyor. Örneğin; Çarlık döneminde soyluların köylüleri sürekli savaş, yoksulluk ve açlıkla sınaması, serfleri ve Çarlığın son yıllarında yeni yeni gelişen burjuvaziyi sömürmesi, tüm muhalifleri idamlar ve işkencelerle yola getirmeye çalışmasından hiç bahsedilmiyor. Sadece Ouratieff'lerin Ekim Devrimi sonrasında devrimcilerden işkence gördükleri vurgulanıyor. Yanlış anlaşılmasın; hiçbir şekilde işkenceyi savunmaya çalışmıyoruz. Oyundaki tek yanlı ve bağlamından koparılmış tarihten bahsediyoruz.

Yukarıda sıraladığımız kusurlara ek olarak Yazar Deval, klasik tiyatroda görmeye alıştığımız, Hollywood filmlerinin büyük çoğunluğunda da var olan bir yöntemle, insanlık tarihinde iz bırakmış büyük olayları ekonomik, toplumsal ve kültürel arka planından soyutlayarak, seyircinin özdeşlik kuracağı ideal kişiler üzerinden anlatıyor.

Oyunculuk, Dekor, Kostüm

General Ouratieff rolündeki Can Başak, karakter yaratmadaki başarısı, teknik açıdan kusursuz oyunu ve müthiş sahne enerjisiyle dikkat çekiyor. Prenses Ouratieff'i canlandıran Müge Akyamaç ise Çar soyundan gelen bir aristokratın bütün asaletini sergiliyor.

Charles Dupont rolünde Hakan Güner, yarattığı kurnaz, sevimli, zaman zaman sakar, servetine düşkün, sözde sosyalist milletvekili karakteriyle seyircinin gönlünü sahnede göründüğü ilk andan itibaren kazanıyor. Fernande Dupont karakteri ile Süeda Çil, tüm tecrübesi ve sevimliliğiyle rolünün hakkının veriyor.

Dupont ailesinin genç erkek çocuğu George Dupont'u canlandıran Özgün Akaçça, şımarık bir zengin çocuğundan romantik bir aşığa dönüşen karakterin altından ustalıkla kalkıyor.
Dupont'ların genç kızı Helene Dupont rolünde Dilay Taşkaya ise diğer oyunculara nazaran vasat bir performans sergiliyor. Belki de münferit bir enerji düşüklüğüydü gördüğümüz ancak galadan aklımızda kalanlar bunlar.

İki farklı mekanda geçen oyun, hem dekor tasarımı ve uygulaması hem de kostüm tasarımı ve uygulamasıyla beğeniyi hak ediyor. Öte yandan, Şehir Tiyatrolarının bütçesini düşününce beklentileri karşılıyor demek daha doğru olur.

*1914 yılında Darülbedayi-i Osmani adıyla bir konservatuar olarak faaliyete başlayan kurum, Ocak 1916'da sahnelenen "Çürük Temel" isimli oyunla profesyonel bir tiyatro topluluğu olma yolunda ilk önemli adımını atmıştır.

Not: Oyuncu bilgileri ve tarihçe için http://sehirtiyatrolari.ibb.gov.tr/ sitesinden yararlanılmıştır.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fareler ve İnsanlar ne vaat ediyor?

İstanbul Temaşa Tiyatrosu 2016-2017 sezonuna üç yeni oyunla girerken, hiç kuşku yok ki bunlar arasında en dikkat çeken ve merak edilen oyun  John Steinbeck'in yazdığı, Onur Atacan'ın uyarlayıp yönettiği Fareler ve İnsanlar (Of Mice and Men). İlk kez 1937'de yayımlanan kısa roman (novella), Steinbeck'in dünya çapında tanınmasını sağladı. Defalarca sinemaya uyarlanan ve ülkemizde de farklı tiyatro ekipleri tarafından sahnelenen Fareler ve İnsanlar, yazarın tiyatro versiyonuyla birlikte kaleme aldığı ilk ve tek eseri. Oyunun Konusu Fareler ve İnsanlar, ABD'de 1929'da başlayan ve dünyanın hemen yerini etkisi altına alan ekonomik kriz; Büyük Depresyon (kimi kaynaklarda Büyük Buhran olarak da adlandırılır) döneminde, Kaliforniya'da çiftlikten çiftliğe sürekli yer değiştiren göçmen tarım işçileri George ve Lennie'nin hikayesini anlatıyor. Eğitimsiz ancak zeki bir adam olan George ile iri yarı, çok güçlü ancak zihinsel engelli Lennie'nin dostluğu, ...

Genç Karl Marx ya da Avrupa'da faşizm hayaleti dolaşıyor

Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor: Faşizm hayaleti. Fransa’da, Avusturya’da, Almanya’da, Yunanistan’da ve Finlandiya, İsveç ve Norveç gibi demokrasi, eşitlik, çalışma koşullarının durumu konularında örnek gösterilen Avrupa ülkelerinde faşist ve ırkçı partiler son on yıl içinde büyük güç kazandı. Sadece bir hafta önce Norveç hükümeti, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) diye adlandırılan, fakat yaptığı katliamlarla ismine hiç de uymayan kötü bir üne sahip olan örgüte destek olması için özel askeri kuvvetlerini Suriye’ye gönderdi. Genç Karl Marx (Le jeune Karl Marx- orijinal ismi Almanca değil Fransızca) filmini izledikten sonra film hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşmayı planlamıştım. Marx, Engels ve Marx’ın eşi Jenny’nin Komünist Manifesto’yu yayına hazırlamak için yoğun bir şekilde çalıştıkları sahneyi gördükten sonra bir çağrışımlar silsilesi beni yukarıdaki paragrafı yazmaya itti. Çünkü söz konusu meşhur ifade, filmde de “komünizm hayaleti” şeklinde çevrilmiş. Komünist Manifest...

Bir kadın işçinin trajikomik hikâyesi: Kul

Yeni bir haftaya İstanbul'da güneşli bir günle başlarken herkese merhaba! Geçtiğimiz günlerde tanınmış bir yayınevinde çalışan bir arkadaşımla tiyatro, sinema, edebiyat üzerine sohbet ederken, son yıllarda öne çıkan yerli yazarları daha çok okumam gerektiğini söyledi. Seray Şahiner'i özellikle tavsiye etti. Ben de tavsiyeye uyarak fazla vakit kaybetmeden yazarın yayımlanan son romanı Kul 'u edindim. Açıkçası Seray Şahiner'i daha çok gazeteciliğiyle biliyordum. Kendisini uzun zamandır sosyal medyada takip ettiğim halde herhangi bir kitabını okumamıştım. Halihazırda başka bir roman okuduğumdan  Şahiner'in edebi kimliğiyle tanışmak için birkaç gün daha geçmesi gerekti. Nihayet  Kul 'u okumaya başladım ve yazarın çok keyifli diliyle karşılaşınca daha ilk sayfalarda heyecanım ve merakım katmerlendi. Romanın başkarakteri, hayatını apartmanların merdivenlerini silerek kazanan temizlik işçisi Mercan. Aslında bu romanda başka herhangi bir karakter yok. Yazarın ...