Ana içeriğe atla

Bir kadın işçinin trajikomik hikâyesi: Kul



Yeni bir haftaya İstanbul'da güneşli bir günle başlarken herkese merhaba! Geçtiğimiz günlerde tanınmış bir yayınevinde çalışan bir arkadaşımla tiyatro, sinema, edebiyat üzerine sohbet ederken, son yıllarda öne çıkan yerli yazarları daha çok okumam gerektiğini söyledi. Seray Şahiner'i özellikle tavsiye etti. Ben de tavsiyeye uyarak fazla vakit kaybetmeden yazarın yayımlanan son romanı Kul'u edindim.

Açıkçası Seray Şahiner'i daha çok gazeteciliğiyle biliyordum. Kendisini uzun zamandır sosyal medyada takip ettiğim halde herhangi bir kitabını okumamıştım. Halihazırda başka bir roman okuduğumdan  Şahiner'in edebi kimliğiyle tanışmak için birkaç gün daha geçmesi gerekti. Nihayet Kul'u okumaya başladım ve yazarın çok keyifli diliyle karşılaşınca daha ilk sayfalarda heyecanım ve merakım katmerlendi.

Romanın başkarakteri, hayatını apartmanların merdivenlerini silerek kazanan temizlik işçisi Mercan. Aslında bu romanda başka herhangi bir karakter yok. Yazarın yeteneği de burada ortaya çıkıyor zaten. Siyasi iktidar-sermaye işbirliğiyle kotarılan kentsel dönüşüm talanının en yoğun hissedildiği şehir olan günümüz İstanbul'unu tek bir karakterin gözünden değil, bilinç akışından anlatarak hiçbir şekilde okuyucuyu sıkmamayı başarıyor. Edebiyatta bilinç akışı tekniği çoğunlukla zor bir okuma serüveni vaat eder. Ancak yazar, bir işçinin bilincinden kadın sorununa, mahallenin, şehrin, ülkenin sorunlarına uzanırken, kitabın başından sonuna kadar vazgeçmediği, hikâyenin yürüyüşünü bozmadan kullandığı esprili diliyle bu zorluğun üstesinden geliyor.



Son yıllarda kentte yaşayan kadın-erkek her sınıftan, her yaştan insan yalnızlığın her türlüsünden dert yanıyor. Kul'u okurken, bir kadının, güvencesiz çalışmak zorunda bırakılan bir işçi kadının yalnızlığına tanık oluyorsunuz. Orta sınıftan apartman sakinlerinin Mercan gibi işçilere nasıl tepeden bakarak "şefkat" gösterdiklerini okudukça o meşhur; "zenginin gönlü olasıya fakirin canı çıkarmış"  atasözünü hatırlıyor insan.

Mercan'ın tertemiz, zaman zaman safdilliğe varan umuduyla Samatya'yı, şehrin dört bir yanındaki türbeleri, kiliseleri dolaşırken, iktidarın büyümesiyle övündüğü inşaat sektörünün gün geçtikçe her sektörde sayısı artan güvencesiz işçilere, işsizlere  neler ettiğini görüyorsunuz. Bu bağlamda Şahiner, hem Mercan'ın hem de onun zihninden taşıp önümüze gelen halktan tipleri yer yer alaycı bir anlatımla aktarırken, gerçekte Mercan'ın yaşadığı trajediyi değersizleştirmeden, magazinleştirmeden sunabiliyor.

Yalnızlıktan sıkılan, daralan, türlü dertlere gark olan herkese, Seray Şahiner'in son romanı Kul'u alıp Mercan'ın yalnızlığına Şahiner'in bilgi birikimi ve etkileyici gözlem yeteneğinden süzülen anlatımıyla tanık olmalarını tavsiye ediyorum. Okumaya başlamadan çay ya da kahve koyarsanız kitaba dalıp da soğutuverirsiniz, demedi demeyin!

Bu arada ben de sınıfsal bakış açısını keyifli üslubuyla birleştiren yazarın daha önce yayımlanan Hanımların Dikkatine ve Antabus isimli kitaplarını edinmeye bakayım.

Güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle iyi okumalar!

NOT: Antabus romanı aynı adla tiyatroya da uyarlandı. İlham Yazar'ın rejisiyle Nihal Yalçın'ın oynadığı oyun, halen Semaver Kumpanya Çevre Tiyatrosu tarafından sahneleniyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fareler ve İnsanlar ne vaat ediyor?

İstanbul Temaşa Tiyatrosu 2016-2017 sezonuna üç yeni oyunla girerken, hiç kuşku yok ki bunlar arasında en dikkat çeken ve merak edilen oyun  John Steinbeck'in yazdığı, Onur Atacan'ın uyarlayıp yönettiği Fareler ve İnsanlar (Of Mice and Men). İlk kez 1937'de yayımlanan kısa roman (novella), Steinbeck'in dünya çapında tanınmasını sağladı. Defalarca sinemaya uyarlanan ve ülkemizde de farklı tiyatro ekipleri tarafından sahnelenen Fareler ve İnsanlar, yazarın tiyatro versiyonuyla birlikte kaleme aldığı ilk ve tek eseri. Oyunun Konusu Fareler ve İnsanlar, ABD'de 1929'da başlayan ve dünyanın hemen yerini etkisi altına alan ekonomik kriz; Büyük Depresyon (kimi kaynaklarda Büyük Buhran olarak da adlandırılır) döneminde, Kaliforniya'da çiftlikten çiftliğe sürekli yer değiştiren göçmen tarım işçileri George ve Lennie'nin hikayesini anlatıyor. Eğitimsiz ancak zeki bir adam olan George ile iri yarı, çok güçlü ancak zihinsel engelli Lennie'nin dostluğu, ...

Genç Karl Marx ya da Avrupa'da faşizm hayaleti dolaşıyor

Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor: Faşizm hayaleti. Fransa’da, Avusturya’da, Almanya’da, Yunanistan’da ve Finlandiya, İsveç ve Norveç gibi demokrasi, eşitlik, çalışma koşullarının durumu konularında örnek gösterilen Avrupa ülkelerinde faşist ve ırkçı partiler son on yıl içinde büyük güç kazandı. Sadece bir hafta önce Norveç hükümeti, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) diye adlandırılan, fakat yaptığı katliamlarla ismine hiç de uymayan kötü bir üne sahip olan örgüte destek olması için özel askeri kuvvetlerini Suriye’ye gönderdi. Genç Karl Marx (Le jeune Karl Marx- orijinal ismi Almanca değil Fransızca) filmini izledikten sonra film hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşmayı planlamıştım. Marx, Engels ve Marx’ın eşi Jenny’nin Komünist Manifesto’yu yayına hazırlamak için yoğun bir şekilde çalıştıkları sahneyi gördükten sonra bir çağrışımlar silsilesi beni yukarıdaki paragrafı yazmaya itti. Çünkü söz konusu meşhur ifade, filmde de “komünizm hayaleti” şeklinde çevrilmiş. Komünist Manifest...