Ana içeriğe atla

Recep İvedik 5: Hayaller ve Gerçekler

Recep İvedik serisinin daha önceki filmleri gibi beşincisi de gişe rekorları kırdı ve büyük olasılıkla da kırmaya devam edecek. Ön satış rekoru, ilk hafta sonu rekoru...Üstelik kırdığı bu  rekorların hepsi serinin dördüncü filmine ait. Bu gişe başarısında dağıtımcı firmanın sinema salonlarının büyük çoğunluğunu elde etmesi, hatta tabiri caizse zapt etmesinin rolü de büyük.

Sinema sahiplerinin konuya tamamen "duygusal" yaklaştıkları ortada. Nasreddin Hoca'nın meşhur sözünü hatırlatarak "Daha çok parayı kazandıran düdüğü çalar" diyebilirsiniz ancak mesele o kadar basit değil.

Recep İvedik 5 hegemonyası sebebiyle gösterime girecek salon bulamayan, bir kısmı çeşitli festivallerden ödüllerle dönmüş filmler olduğu gerçeği, serbest piyasanın zararlarını, kültür sanat hayatına olumsuz etkisini bir kez daha gösteriyor.

Filmi değerlendirmeye başlarken, birtakım komik, gülünç, saçma, bir kısmı da komik olduğu düşünülen ancak çok rahatsız edici sahnelerin birleştirilmesinden oluştuğunu söyleyebilirim. Yani ilk dört filmde de gördüğümüz şekilde kurgu değil montaj yapılmış. Bu kez daha düzgün kadrajlar yakalandığı göze çarpıyor ancak ciddi hatalar da var. Bütçenin yüksek olduğu oyuncu sayısından ve başarılı efektlerden anlaşılıyor.

Şahan Gökbakar'ın ilk kez yaklaşık on yıl önce, haftalık olarak hazırladığı kaliteli TV programında görücüye çıkardığı, o zamanlar sempatik bir tarafı olan, ancak her yeni filmde daha da sevimsizleşen Recep İvedik'i filmin başında mahalleliye türlü türlü "eşek şakaları" yaparken görüyoruz. Ardından bir taziye evinde karşımıza çıkıyor ve ölüye dahi saygısı olmadığına şahit oluyoruz. Vefat eden komşusuyla birlikte ne kadar çirkin, bayağı şeyler yaptığını kendi ağzından, mevtanın eşine marifetmiş gibi anlatırken dinliyoruz!

Komedi filmlerinde kabul edilebilir olan, fakat Recep İvedik'in fazlasıyla suyunu çıkardığı abartılı olaylar beşinci filmde de karşımıza çıkıyor. Türkiye Genç Milli Atletizm Takımı kafilesini uluslararası bir yarışmaya katılmak üzere Makedonya'ya götürme görevini üstlenen İvedik, kendine has saçma sapan bir hata yüzünden takımın yarısının hastaneye düşmesine sebep oluyor. Ardından, kabahatinden büyük özrü ve tabi çevirdiği dolap ile kafilenin başına geçiyor. Ancak bunları vatan-millet aşkıyla yaptığını ima edecek kadar da ileri gidiyor.

Recep İvedik'in espri kılığına sokmaya çalıştığı cinsiyetçi tavırlarına, cinsiyetçi küfürlerine bu filmde kadın sporculara söyledikleriyle, rakip ülke sporcularına yaptıklarıyla tanık oluyoruz. Artık iyice bayatlamış olan Türk yemeği-Yunan yemeği tartışmasını da ısıtıp pişirip önümüze koyuyor. Yunanlara da espri kılığında hakaret ediyor.

Kazanmak için her yolu deneyen İvedik, 2015 Kasım ayında yaşanan uçak krizinden hareketle olsa gerek, Rus sporcularla özel olarak ilgileniyor. Dayanılmaz karizmasıyla (!) güzel Rus atletleri kendine hayran bırakıyor. Rus boksörü dopingli lokumla kandırıp saf dışı bırakıyor. Hakemlerle kavga ediyor, kimisine hiç çekinmeden rüşvet teklif ediyor. Bunu yaparken de yine cinsiyetçi dilini kullanıyor.

İstediğini elde eden Recep İvedik, "Hayaldi, gerçek oldu" diyerek mesajını veriyor. Burada insanın aklına ister istemez şu sorular geliyor: Yalan dolanla, hile hurdayla, alavere dalavereyle uluslararası başarı kazanmak gibi bir hayalimiz mi vardı? Böyle bir şeyi marifet gibi sunmanın amacı nedir?

Şahan Gökbakar, filmin fragmanı üzerine çıkan tartışmalara yanıt vermek için yayınladığı videoda, amacının gülmek ve güldürmek olduğunu söylemişti. Ancak "Hayaldi, gerçek oldu" ifadesinin,       Gökbakar'ın niyeti bu olsun ya da olmasın, amacın ötesine geçen net bir siyasi mesaj içerdiği ve hangi görüşü işaret ettiği ortadadır.

Recep İvedik, ilk dört filmdeki gibi girdiği her ortamda yıkıcı unsur olarak öne çıkıyor. Kimilerinin iddia ettiği gibi elitizme karşı bir duruşu yok. Çünkü yıkmaya çalıştığı anlayışın yerine Türkiye halklarının, Anadolu insanının, işçinin emekçinin, ezilenlerin kültürüne ait olan ya da onların çıkarına hizmet edecek bir şey koymuyor, sadece yıkıp geçiyor. Beğenmediği insana veya kültüre sövüyor. Sözünü dinletemediği kimseyi lafıyla eziyor, yetmezse fiziksel şiddetle yola getiriyor. Dolayısıyla  eğlence sektöründeki (sanat sektör değildir!)  kimi çevrelerin Recep İvedik'in yeni bir "anti-kahraman" olduğu şeklindeki iddiası serinin hiçbir filminde ve hiçbir şekilde doğrulanmıyor.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fareler ve İnsanlar ne vaat ediyor?

İstanbul Temaşa Tiyatrosu 2016-2017 sezonuna üç yeni oyunla girerken, hiç kuşku yok ki bunlar arasında en dikkat çeken ve merak edilen oyun  John Steinbeck'in yazdığı, Onur Atacan'ın uyarlayıp yönettiği Fareler ve İnsanlar (Of Mice and Men). İlk kez 1937'de yayımlanan kısa roman (novella), Steinbeck'in dünya çapında tanınmasını sağladı. Defalarca sinemaya uyarlanan ve ülkemizde de farklı tiyatro ekipleri tarafından sahnelenen Fareler ve İnsanlar, yazarın tiyatro versiyonuyla birlikte kaleme aldığı ilk ve tek eseri. Oyunun Konusu Fareler ve İnsanlar, ABD'de 1929'da başlayan ve dünyanın hemen yerini etkisi altına alan ekonomik kriz; Büyük Depresyon (kimi kaynaklarda Büyük Buhran olarak da adlandırılır) döneminde, Kaliforniya'da çiftlikten çiftliğe sürekli yer değiştiren göçmen tarım işçileri George ve Lennie'nin hikayesini anlatıyor. Eğitimsiz ancak zeki bir adam olan George ile iri yarı, çok güçlü ancak zihinsel engelli Lennie'nin dostluğu, ...

Genç Karl Marx ya da Avrupa'da faşizm hayaleti dolaşıyor

Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor: Faşizm hayaleti. Fransa’da, Avusturya’da, Almanya’da, Yunanistan’da ve Finlandiya, İsveç ve Norveç gibi demokrasi, eşitlik, çalışma koşullarının durumu konularında örnek gösterilen Avrupa ülkelerinde faşist ve ırkçı partiler son on yıl içinde büyük güç kazandı. Sadece bir hafta önce Norveç hükümeti, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) diye adlandırılan, fakat yaptığı katliamlarla ismine hiç de uymayan kötü bir üne sahip olan örgüte destek olması için özel askeri kuvvetlerini Suriye’ye gönderdi. Genç Karl Marx (Le jeune Karl Marx- orijinal ismi Almanca değil Fransızca) filmini izledikten sonra film hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşmayı planlamıştım. Marx, Engels ve Marx’ın eşi Jenny’nin Komünist Manifesto’yu yayına hazırlamak için yoğun bir şekilde çalıştıkları sahneyi gördükten sonra bir çağrışımlar silsilesi beni yukarıdaki paragrafı yazmaya itti. Çünkü söz konusu meşhur ifade, filmde de “komünizm hayaleti” şeklinde çevrilmiş. Komünist Manifest...

Bir kadın işçinin trajikomik hikâyesi: Kul

Yeni bir haftaya İstanbul'da güneşli bir günle başlarken herkese merhaba! Geçtiğimiz günlerde tanınmış bir yayınevinde çalışan bir arkadaşımla tiyatro, sinema, edebiyat üzerine sohbet ederken, son yıllarda öne çıkan yerli yazarları daha çok okumam gerektiğini söyledi. Seray Şahiner'i özellikle tavsiye etti. Ben de tavsiyeye uyarak fazla vakit kaybetmeden yazarın yayımlanan son romanı Kul 'u edindim. Açıkçası Seray Şahiner'i daha çok gazeteciliğiyle biliyordum. Kendisini uzun zamandır sosyal medyada takip ettiğim halde herhangi bir kitabını okumamıştım. Halihazırda başka bir roman okuduğumdan  Şahiner'in edebi kimliğiyle tanışmak için birkaç gün daha geçmesi gerekti. Nihayet  Kul 'u okumaya başladım ve yazarın çok keyifli diliyle karşılaşınca daha ilk sayfalarda heyecanım ve merakım katmerlendi. Romanın başkarakteri, hayatını apartmanların merdivenlerini silerek kazanan temizlik işçisi Mercan. Aslında bu romanda başka herhangi bir karakter yok. Yazarın ...