Hayat her ne kadar işsizlik, yoksulluk, savaşlar, katliamlar ile bizi buhranlara sürüklese de baharın gelişi ister istemez umut veriyor. İstanbul'da halen parçalı bulutlu günler yaşasak dahi bir parça güneş bile dışarı çıkmak için ikna edebiliyor insanı.Film festivalleri ise "havalar o kadar da güzel değil, salonları boş bırakmayın" dercesine bu mevsimde yoğunlaşıyor.
Bu yıl 36. kez gerçekleşen İstanbul Film Festivali de geçen hafta başladı. Gerek ulusal-uluslararası yarışma seçkisi gerek özel gösterimleri ve etkinlikleriyle yine dopdolu bir program sunuyor.
Festivalin merakla beklenen konuğu ise dünyaca ünlü tiyatro ve sinema oyuncusu, X Men serisindeki Magneto rolü, özellikle de Yüzüklerin Efendisi serisindeki Gandalf rolüyle hemen herkesin tanıdığı, Ian McKellen idi. Açılış gecesi onur ödülünü aldıktan sonra yaptığı konuşmadaki çeviri hatası çok tartışıldı ama daha sonra düzeltildi. Bu konuya yazının sonunda döneceğim.
Bugün asıl paylaşmak istediğim konu, İstanbul Film Festivali kapsamında gösterimlerin gerçekleştiği sinema salonlarının sayısı, konumu ve festivalin bilet fiyatları.
Festivalin düzenleyicisi İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın (İKSV) sitesini incelediğinizde gösterimlerin sekiz farklı salonda gerçekleştirildiğini öğreniyorsunuz Mekanlar sırasıyla Atlas Sineması, Beyoğlu Sineması, İtalyan Kültür Merkezi, Pera Müzesi Oditoryumu, Cinemaximum Kanyon, Cinemaximum City's Nişantaşı, Cinemaximum Zorlu Center, Rexx Sineması şeklinde karşınıza çıkıyor.
Türkiye'nin en kalabalık, dünyanın ise sayılı kalabalık şehirlerinden biri olan İstanbul'un ismiyle düzenlenen bu prestijli festival dahilinde, Anadolu yakasında sadece bir olmak üzere toplam dört ilçedeki sekiz salonda film gösterimi yapılıyor. Yıllardır böyle...Geri kalan onlarca ilçede yaşayanların işten güçten vakit bulup hangi filmi izleyebileceğini düşünen yok anlaşılan. Haksızlık etmeyelim. Belki de İKSV bu soruna çözüm bulmak istiyor ancak gücü yetmiyordur. Büyük dağıtım şirketlerinin her daim gişe yapan, efektleriyle göz boyayan ancak içeriği boş aksiyon filmlerini, suya sabuna dokunmayan komedi yahut korku filmlerini tercih etmesi ve sinema sahiplerini de bunları tercih etmeye mecbur bırakması karşısında çaresizdir. Hükumet zaten büyük patronların isteklerine göre hareket ediyor. Sinemalarda insanları düşünmeye değil tüketip unutmaya yöneltecek filmlerin gösterilmesi hükumetin de işine geliyor. Bu yüzden sinema endüstrisine karşı kültür sanat kurumları maalesef zayıf durumda kalıyor! Dolayısıyla her iki ihtimalde de sonuç değişmiyor ve tam da bu noktada bilet fiyatları gündeme geliyor.
Festivaller niçin düzenlenir?
Festival süresince (5-15 Nisan) hafta içi gündüz seanslarının (11.00–13.30–16.00) biletleri 8 liradan satılıyor. Hatta öğrenciler -kapasiteyle sınırlı olmak kaydıyla- 1 liradan bilet alabiliyor sözü geçen seanslara. Ancak bu güzel fırsattan yararlanabilmek için birçok öğrencinin okulu kırması gerekecek. Öğrenci değilseniz, indirim kartınız da yoksa akşam seansında festival filmi izlemek için 20 lirayı gözden çıkarmanız isteniyor. Öte yandan, gösterimler sadece sekiz salonda gerçekleştiği için istediğiniz filme bilet bulmak çok zor iken indirimli bilet bulmak neredeyse imkansız hale geliyor.Beylikdüzü, Hadımköy, Halkalı, Küçükçekmece, Sefaköy gibi semtlerde yahut ilçelerde yaşayanlar, oralardaki fabrikalarda, atölyelerde çalışan işçiler ne yapsın? Anadolu yakası için konuşursak; Ümraniye, Tuzla, Pendik, Gebze civarında çalışan işçiler, emekçiler için de hemen hemen aynı durum söz konusu. "Onlar da festival filmi izlemeyiversinler" diyenler de çıkar mutlaka. Zaten her yerde AVM'ler, her AVM'de sinemalar var, onlar da oradaki gişe filmlerini tercih ediyor zaten değil mi? Peki, film festivalleri niçin düzenlenir?
Hollywood filmlerinin, yüksek gişe hasılatı yapması muhtemel yerli filmlerin -ki çoğu gerek içerik gerekse biçim açısından faciadır- hegemonyası yüzünden vizyonda pek yer bulamayan kaliteli yapımları, bağımsız filmleri daha fazla izleyiciyle buluşturmak, film festivallerinin en temel amacı değil midir? Gişe filmlerinin alternatifini sunarak gerek bağımsız gerekse genç yönetmenleri, senaristleri, oyuncuları daha fazla insana tanıtmak, böylece onlara destek olmak değil midir amaç? Toplumun estetik algısını geliştirmek, kültür seviyesini yükseltmek, bu sayede sinema sanatını sevdirmek değil midir? Ancak süregelen uygulamada asıl amaç,"nezih" semtlerde oturan belli bir gelir seviyesinin üstündeki oldukça sınırlı bir kesime film gösterip ünlü konuklarla sükse yapmakmış gibi görünüyor. Dolayısıyla bu yılki festivalin dikkat çeken sloganı "kaldır kafanı" kime seslendiği belli olmayan bir ifadeye dönüşüyor.
Başka bir sinema mümkün!
Yukarıda saydığım amaçlara uygun olarak düzenlenen festivaller de var mıdır diye soracak olursanız, aklıma gelen ilk cevap İşçi Filmleri Festivali (İFF) olur. 2006'dan bu yana düzenlenen İFF, her sene kapsamını genişleterek 2016 yılı boyunca farklı tarihlerde olmak üzere 22 il ve 4 ilçede gerçekleşti. İFF İstanbul kapsamında ise birçok farklı ilçede toplam 40 salonda film gösterimleri yapıldı.
Bu festivalde gösterilen filmler, dünyanın her ülkesinde toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan işçi, emekçi, ezilen kitlelerin yaşamını bireysel trajedilere indirgemeden, liberal süslemelere prim vermeden işleyen, izleyenin umudunu ucuz numaralara düşmeden tazeleyen filmler...
Tam adı Uluslararası İşçi Filmleri Festivali olan organizasyonun en önemli özelliği ise tüm film gösterimlerinin ücretsiz olması. Endüstrileşen sinemanın karşısında duran, piyasanın koşullarını kabul edip kabuğuna çekilerek emekçi halklara uzaklaşan festivallere ise alternatif olan İFF, 2016'da "Neo-liberalizme karşı direniş öyküleri" sloganıyla yola çıkmıştı. 2017 afişini ve programını ise merakla bekliyoruz. İncelemek isteyenler İFF'nin sitesine bu linkten ulaşabilirler: http://www.iff.org.tr/anasayfa
Sansür mü değil mi?
Yazının hemen başlarında değindiğim çeviri meselesine dönecek olursak, Ian McKellen'ın konuşmasında kendisini anlattığı şu sözlerin çevirisi kriz yaratmıştı: "...as an openly gay man, I am certainly an internationalist." Çünkü ardıl çeviri yapan tercüman, McKellen'ın " açıkça eşcinsel bir erkek olarak..." ifadesini çevirmemiş, "...kesinlikle enternasyonalistim." ifadesini ise "...aslında uluslararası bir kimliğe sahibim" şeklinde anlamı tamamen değiştirerek çevirmişti. Burada tuhaf olan ise itirazların sadece ilk cümledeki eşcinsel ifadesinin tercüman tarafından bilinçli olarak söylenmediği, sansüre uğradığı yönünde yükselmesiydi. Kendisini birçok farklı platformlarda sosyalist olarak tanımlayan McKellen'ın yine buraya referansla "...kesinlikle enternasyonalistim." cümlesinin içi boşaltılarak söylenmesine ise itiraz eden, bunu dillendiren çıkmadı. Ben burada sözü konunun uzmanı Barış Yıldırım'a bırakarak, kendisinin kaleme aldığı Günah keçisi tercüman isimli yazıyı okumanızı tavsiye ediyorum.Sözlerimi bitirirken, istediğiniz filmlere istediğiniz seansta bilet bulabilmenizi diliyorum. Ian McKellen'ın ifadesiyle; "Sinema bizim gitmediğimiz yerlere gitmemizi sağlar, hepimizi enternasyonalist yapar.” Hoşçakalın!
Yorumlar
Yorum Gönder